Yaz Sinemaları
beyaz perdenin sarmaşığı ufkuma dolanmıştı bir kez
nereye gitsem bir sinema kapısı bulurdum bakılacak afişler
gördüğüm, görmediğim, göreceğim hayatımızı benzetmeye çalıştığımız filmler
Malatya‘ya dayımlara gitmiştik. Sümerbank evleri… Kayısı ağaçları… Yaz bahçeleri… Derin gölgeler… Basma buğusunda kaybolan kadınlar… Ağaçlar arasında bir görünüp, bir duyulan uzak kahkahalar…
Bütün gün ağaçlardaydım.
Orada kendi derinliğine batan yazları tanıdım.
Dalların arasından görünen dünyanın sonsuz olanakları, eşyanın ve zamanın başka boyutlarıydı; sanki ağaçlara değil, içimde bir yerlere çıkıyordum.
O ağaçlarda, o kayısıları yiyor; filmlerden ödünç yerleri düşlüyordum.
Bir yanda dalından meyve koparmanın şimdiki zamanı; öte yanda geleceğin düşler
imparatorluğuna çıkılan seferler. Hem sonuna kadar orada, o yazın anısında
duruyor hem başka yerde olmanın serüvenlerine yazılıyordum. Daha
o zamanlar, bir yere gitmek yetmiyordu bana; gittiğim yerlerden de gidiyordum.
O günlerden kalma olgun bir kayısının tadı hâlâ ağzımda. Bütün gün ağaçlarda, filmlerde, romanlarda yaşıyordum.
ömrün kimi duraklarında ne kadar çağırsa da imkânsız
çocukluğun dallarına asılı kalmış ufuklar dönüp baktığımız yerden geriye kaybolur
ağaçlar arasında bir görünüp bir duyulur
uzak, basma buğusunda kahkahalar
anlarız kocaman adamlar olduk
bir şeyler kazandık, bir şeyler yitirdik orada nelerdi şimdi pek ayıramasak da
biz indik
bir şey kaldı ağaçlarda
Çarşı içinde
Her harfi ayrı renkte yazılmış “Renk” Sineması
oysa siyah-beyaz filmler zamanı bu tenha özlem
Sinemanın girişindeki sonbaharı bekleyen afişleri ezberlemiştim.
Biliyordum ―Gelecek Program‖ların birine
yetişemeyecektim. Yalnızca bir tatildi şimdiki zaman. Kim
bilir nereye, ne zaman saklanmıştı bu afişlerin gizlediği filmler.
Ama duyduğum sızı bundan öte bir şeydi.
Sonradan ad ararken bir zamanlar bizi niye derinleştirdiğini bilmediğimiz anılara, bir pus belirir, kendi kartlarımızla yalnızca kendimizin açabileceği falda belki sahiden öyleydi, belki biraz yakıştırma:
Sanki başlangıcını bildiğim; ama artık
olamayacağım zamanlara değin bir ıskalama duygusu; kaçırılmış fırsatlar, teğetlerde yitmiş olanaklar kıstırıyordu beni afişlerin önünde duyduğum sızıda
Bir yeni yetmenin sinema tutkusu içimin yumağında bir var oluş sorununa dönüşüyordu usulca,
usulca anlam değiştiriyordu afişler bir başka zaman boyutunda
Ne zaman o yazın anısı düşse, geceleri
günebakan çaldığımız bahçeler ve orada görmediğim filmler gelir aklıma. Hep düşünürüm “Bu filmi orada mı görmüştüm?” Kendime kurduğum bir tuzak oysa Bizden çalınanlara karşı
korur bizleri Sahte Hatıra
simli gecelerin çekirge çocukları! günebakan hırsızları!
bahçe duvarlarında oturur, çekirdek çitleyip, filmler anlatırdık birbirimize
geceye karışmış ağaçlar, evler
kararmış
bahçelerde günün tüten buğusu
sönmüş pencerelerden çağrılırdık birer birer filmin sonuna kalan her zaman birkaç kişi Kim bilir belki her zaman birkaç kişi için Anıların yıkık duvarlarında oturur
böyle bir yaz korosu
Ne zaman o yazın anısı düşse, bunları düşünürüm ilkin
Sonra ansızın Balıkesir‟de yediğim bir tokat Malatya‟yla birleşir.
Nedendir gizli kareler arasında bilinmez ilişkiler Nedendir içimizi büyüten
alaca bilmeceler
Bir 29 Ekim Bayramı, İstiklal Marşı okunurken, olduğum yere çakılacağım yerde, usulca kayıp annemin elinden, bakılacak afişler bulmuşum meydan kenarında. Annem deliler gibi aramaya başlamış beni, polisler önünü kesmiş, marş sürerken annem devlet ile benim aramda kalmış, sonra öteki yüzünde gezindiğim afişlerin üzerinden Balıkesir Meydanı‘na bir tokatla düşmüşüm.
Nedense bu iki olay birbiriyle birleşir Sanki ben o ağaçlardan indikten sonra o tokadı yemişim ağaç, bahçe, çarşı, mektep, sinema arasında hazırlandığımız dünya
büyüdük asrî zamanların hayal ve hayat kurslarındabüyüdük her şehrin gurbeti olan sinemalarda Malatya‟daki ağaçları, Balıkesir meydanına bağlayan şeyi pek anlamasak da.