Bali Adası, Endonezya
Takımadası‘nın en ufaklarından biri olduğu hâlde, doğası, kültürü, gelenekleri,
folkloru, festival ve bayramları ile dünya turizminin odaklarından biridir.
Ada, gerçekten Tanrı‘nın verebileceği güzelliklerden birçoğunu bünyesinde
barındırıyor.
Turizm, 1970‘lerden sonra burayı keşfetmiş. Sonuç olarak, 1990‘larda
3–4 milyon gibi yüksek turist potansiyeli, Endonezya‘nın başlıca döviz girdilerinden
biri hâline gelmiştir. Turistler buradan harika hatıralarla ülkelerine dönüyor
ve gelecek tatillerinde Bali‘yi seyahat programlarına tekrar katmayı
düşünüyorlar.
Balililer için farklı bir durum vardır. Adaları onlar için her şeydir,
hatta evrenleri denebilir. Evet, başka bir dünya olduğunu da bilmiyor değiller
ancak onlarınkinin hiçbir eksiği yok. Çünkü mutlu bir yaşam için gerekli her
nimet Bali‘de bulunuyor. Bali insanları, tüm bu güzelliklerin karşılığında
şükranlarını sık sık onları ikram eden tanrılarına belirtme gereğini
duyuyorlar. Bu yüzden her ay, her hafta, hatta her an, Bali‘de tanrılara saygı
ve şükran görevlerini yerine getirmek üzere tapınaklara gidiliyor, tanrılara
çiçek, meyve ve başka hediyeler sunuluyor, tüm etkinlikler büyük bir coşku
havası içinde yapılıyor. Burayı ziyaret eden yabancılar, adanın sürekli olarak
bir bayram havası içinde olduğunu görünce şaşırıyor.
Sanırım Bali insanı haklı. Dünyada bu kadar güzelliğin bir arada
bulunduğu yerler pek çok değil çünkü… Bin yıldan beri ekimi yapılan pirinç ve
pirinçten elde edilen yan ürünler, onların her türlü gıda gereksinmelerini
karşılıyor. Adanın dört yanı denizlerle çevrili olduğundan, balıkçılıktan yana da sorunları yok. İklim
bakımından de şanslı sayılırlar. Yıl ortalama sıcaklığı 28 derece. Muson
yağmurları, diğer Güney Asya ülkelerinde olduğu gibi burada çok etkili değil.
Yağmur, ihtiyaca yetecek kadar yağar.
Tüm ada yemyeşil, pirinç tarlalarının teras teras şekilleri, adanın
kıvrımlarını öylesine uygun bir tarzda yapılmış ki, bunları seyrederken insan
hayretler için kalıyor. Bunlar, 50 nesil çiftçi tarafından bu duruma
getirilmiş. Tarlaların ötesinde, meyve ağaçları, daha içlerde doğru sık
ormanlıklar var. Adanın yapısı volkanik
olduğundan, kuzeyde birkaç yanardağ bulunuyor. Üç bin metreye ulaşan Gunung Agung, Bali‘nin en kutsal tepesi.
Batur ve Bratan kraterleri su ile dolarak göl hâline gelmiş. Gunung Agung sessiz
görünse de, bazen hiç beklenmedik etkinlikler yapabiliyor. Son olarak 1963
yılındaki büyük patlama, birçok köyün yok olmasına neden olmuştu. Balililerin
yegâne korkusu yanardağlar! Tanrıların gazabı diye inandıkları yanardağlar
herhâlde onlardan korktukları için bu kadar saygılılar, onları daima mutlu
kılmaya çalışıyorlar…
Bali‘nin nüfusu 3 milyon kadar. Yüz ölçümü ise yaklaşık olarak
Rodos‘unkine eşit. Tüm adada sulama sistemleri bu kadar iyi geliştirilmiş ki,
krater göllerinde biriken yağmur sularını tarlalarına mükemmel dağıtıyorlar.
Zaten öyle olmasaydı, bu ufak ada bu kadar insanın gıda sorununu hâlletmeye
yeterli olur muydu?
Köyler, pirinç tarlalarının yanında gelişmeye başlamış. Aslında Bali
köyü, bir ev kümesi olmaktan çok, sosyal bütün durumundadır. Tapınağıyla,
okuluyla, asırlık ağaçlarıyla, evleriyle, köy zaten ufak bir dünyadır bir
Balili için. Zaten bir köye varıldığında, evlerin şirinliği, tuğla duvarları
arkasından sarkan koca koca çiçek dalları, her yerde görülen ve neredeyse her
evin bahçesinde bulunan mini tapınaklar köylerin zenginliğini, estetik ile
güzellik anlayışını sergiliyor. Bu anlayış zaten tüm Balililerin ortak yanları.
Bali‘de bu durumda olan yüzlerce köy var.
Tapınaklar ise, demin yazdığım gibi her köyde bulunuyorsa, bunların
bazıları Balililer için daha da özeldir. Bunların dışında,
Batur Yanardağı‘nda bulunan
―Besakih‖ tapınağı
geliyor. Bali‘nin bu tapınağı, adaya hükmeden yüksek bir dağda bulunduğundan,
yerliler tarafından daha kutsal, hatta en kutsal sayılıyor. Adanın batı
sahilinde, deniz kenarında bulunan koca bir kayalık üstünde kurulu ―Tanah Lot‖ mabedi de bunlardan biri. Ancak,
Bali adasında 20 bin üzerinde tapınak olduğu söyleniyor. Diyeceksiniz ki
bunların dini nedir, kimlere tapıyor Balililer?
Eski dönemlerde, yaklaşık olarak 1000 yıl kadar önce, Balililer basit
tapınaklarda, toprak, ateş, su, hava gibi inandıkları güçlerin simgesi olan
tanrılara taparlarmış. Ancak
XV. yüzyılda,
deniz ticaretinin gelişmesiyle, komşu büyük Java adasına ulaşan İslamiyet
burada Hindu geleneklerine sadık kalmak isteyen halkın bir bölümünü kaçmaya
zorlamış. Ve bunların ulaştığı yer de Bali Adası olmuş.
Bugün Bali Adası‘nın halkı, Hinduizmin başlıca tanrıları, yani Brahma,
Shiva ve Viahnu‘ya inanıyor. Ancak bu Hinduizm zamanla bazı değişimlere
uğramış, inançlar ve
ibadet
şekilleri Hindistan‘ınkinden farklı. Hindistan‘da meyve sepetleri sunan kadınlara
rastlanmıyor örneğin.
Balililer için, sanat ve gelenekler onların yaşama sevincini
aşılayan nefestir. Tuhaftır, Bali dilinde ―sanat‖ diye bir kelime yoktur. Bu, ancak şöyle izah
edilebilir: Sanat kavramı Balililerin günlük yaşamlarının bir parçası. Estetik
ve güzellik arayışı her an kendilerinde mevcut. Ve bu durum
XX. yüzyılın
tablosu değil, belki 1000 yıldır sürekli yenilenen bir tablo. Hemen şunu da
ekleyelim: Ağaç işlemeleri zamanla çürüyebiliyor, taş oymalar ise, taşları
volkanik lav ile tüften olduğu için yine zamanla aşınabiliyor. Sonuç olarak
birer sanat eseri olarak yaratılan her şeyin sık sık yenilenmesine ihtiyaç
duyulmaktadır, bu durumda da sanatlarının devamlı canlı ve yaratıcı olmasını
sağlamaya çalışıyorlar.
Resim sanatının merkezi sayılan Ubud
kasabası, Bali‘ye gelen turistlerin mutlak surette uğradıkları yerdir. Akla
gelmeyecek kadar resim galerileri bulunuyor Ubud‘da. Buna paralel olarak tahta
işçiliği, bronz, çömlekçilik ve hasır eşya ile ün yapan köy ve kasabalar da
var. Sanat anlayışı o denli değişken olmuş ki, yaratılan eserler kimi yerde çok
şaşırtıcı olabiliyor… Örneğin, hangi ülkede tapınak duvarlarının betimlemelerinde
kabartma olarak taşa işlenmiş otomobillere rastlanabilir? Ya da eski tarzda
yapılan resimlerde, hangi ülkede fotoğraf çeken turistler göze çarpar?
Tüm güzelliklerin yanı sıra, Balililerin içinde daha gizemli, daha
kapanık bir endişe var. Tiyatro ve danslarında bu duygu çok daha güzel bir
şekilde ifade edilmekte. Buna, belki de iyi ile kötü, zayıf ile kuvvetli ya da
temiz ile kirli güçler arasındaki devamlı mücadele denilebilir.
Demin de yazdığım gibi, bu sonu gelmeyen mücadele, Bali geleneklerine
uygun olarak yaratılan tiyatroların başlıca konusu. Batı toplumlarında
yerleşmiş tiyatro türünün aksine, bu toplum klasikleşmiş tiyatrosunu, hem
tanrıları hem kendini avutmak için yaratmıştır. Tiyatro ile birlikte dans da
Bali halkının bir ihtiyacı. Çeşitli dans türleri, çeşitli duyguları dile
getirmekte ve birçok geleneği sembolik olarak
yaşatmakta.
Örneğin,
kadınlar tarafından
uygulanan ―Legong‖ dansı, bir kadının tüm zarafetini ortaya
çıkaracak kadar ince hareketlidir. Neşe olsun, arkadaşlık olsun, bu tür
duyguların en iyi ifade eden danslar ―Joged‖ ve ―Janger‖dir. Tarihte ün yapmış kahramanların dansı ise ―Topeng‖dir.
Balililerin en popüler dansı,
ülke dışında da ün yapan
―Barong‖. Barong, tam olarak ne olduğu bilinmeyen,
ormanda yaşayan, iyi kalpli, insanları seven, onları koruyan, aslana benzeyen,
hayali bir yaratıktır. Aslan kafalı, uzun dişli ve çok da süslü bir ejderhaya
daha çok benzediği söylenebilir. Arka
arkaya
kenetlenmiş
iki
insan ―Barong‖ kıyafetini gezdirir, kafa korkunç gibi
görünüyorsa da kimseye saldırmaz, aksine, zorda olan insanların yardımına koşar.
Barong danslarının ikinci kahramanı ise, karanlıklar kraliçesi,
çocukları yiyen, uzun dişli ve peruklu dul cadı
―Rangda‖dır. Balililer bu yaratıktan
çok korkmakta. Ancak Barong aralarındaki kavgadan daima
galip çıkacaktır. Ve kötülüğü simgeleyen ―Rangda‖ ise, bir zaman için ortadan kaybolma durumunda bırakılacaktır.
Tüm bu danslara eşlik
eden
―Gamelan‖ bandolarını
da unutmamalı. Güneydoğu Asya ülkelerinin hemen hemen tümünde olduğu gibi,
burada da vurma çalgılı aletler
kullanılıyor.
Ksilofon türünden tutun, boy boy tencere takımına benzeyen çeşitli tınılar
çıkartabilmek için çekice benzeyen, tokmaklarla vurulan müzik aletleri. Bu
arada tempoları veren boy boy gongları da saymalı.
Bu ufak orkestralar, bayramlarda, festivallerde, düğün ve toplantılarda
ve son olarak otellerde, sanatlarını, hünerlerini göstermekte. Bazen bir
orkestrada 30, hatta 40 eleman yer alabiliyor.
Bali‘nin dünya sanatındaki yeri daha yeni sayılır. Sömürge döneminde
Bali, daha çok baharat arayışı içindeydi… Endonezya, bilindiği gibi, XVII.
yüzyıldan sonra gittikçe Hollanda‘nın bir sömürgesi durumuna girdi. İki yüzyıl
kadar da öyle kaldı… Pasifik Savaşı sırasında Japonya tarafından işgal edilen
Endonezya, 1956 yılında bağımsızlığına kavuştu.
Ancak rahat günlerin gelmesi uzun sürdü. 1962 yılında farelerin
istilasına uğrayan ada, daha bu felaketten kurtulmamışken Gunung Agung Yanardağı‘nın
aniden patlaması oldu.
1965 yılında ise tüm Endonezya‘yı saran yeni bir alev söz konusuydu:
Komünist avı… Endonezya‘da milyonlarca komünist ve onların sempatizanı yakalanıp
öldürülmüş, Bali adasında da yaklaşık olarak yüz bin kişi idam edilmişti.
Turizmin adaya ulaşması, 1970
yıllarından sonra
oldu…
Önce başkent
Denpesar‘ın batısındaki
sahilde Kuta
kumsalında,
daha sonrada doğuda Sanur kumsalında yeni yeni oteller filizlenmeye başladı. Bunlardan, Sanur‘da
bulunan Hyatt Regency, dünyanın
en prestijli otellerinden biri olarak hep anılıyor.
Son yıllarda, Bali‘nin en güney noktasında bulunan Nusa Dua Yarımadası da, en modern anlayışla birçok büyük ve
prestijli otelin bulunduğu bir belde olarak planlamaya başlandı.
Bali‘nin diğer turistik
yerlerinin de belirli avantajları
vardır.
En büyük ve kutsal tapınakları
Besakih, akşam gün
batımını
seyretmek üzere Tanah Lot turu, eski dönem krallıklarının tapınakları Mengwi,
Tampaksiring‘deki krallık mezarları, Batur ve Bratan gölleri ve buralarda
bulunan dağ tapınakları, kuzeyin incisi diye anılan Singaraja kumsalları
yapılan gezilerin ancak birkaçı. Bunların dışında Bali danslarını tanıtıcı
turlar, sanatçıların köyü Ubud‘da horoz dövüşleri, adanın etrafında gemi
gezileri ve civar adalara da turlar yapılabilmekte.
İsteyenler bu
turlara katılır, benim gibi bağımsızlıktan hoşlananlar da cip veya benzer araç
kiralayabilir. Bali‘de trafik ―sol‖ taraftan
işler, bunu hatırlamakta
yarar olduğu gibi, Denpasar‘a
yakın yolların trafiğinin de çok yoğun olduğunu da anımsatmak istiyorum.
Bilhassa motosiklet trafiği korkunç. (Bali‟de
henüz emniyet kemeri uygulaması olmadığından daha da dikkatli olmak gerekiyor.)
Trafik, Bali‘de gerçekten anarşik bir sistem olarak yürüyor ve ne kadar
dikkat edilse azdır.
Yollarda bulunan işaretler de yeterli değil. Endonezya‘da Latin
alfabesinin geçerli olması bir avantaj ise de, trafik levhalarına güvenme
konusunda pek emin
olmayınız. En
iyisi yanınızda bir Bali haritası bulundurmak. Yoldakiler size çok yardımcı
olmaz, hatta sizi belki de yanıltabilirler.
Genelde Bali‘ye gelen turist, burada en çok 5–6 gün geçirir; Bali, Uzak
Doğu seyahat paketinin bir durağıdır.
Eşimle ben Bali seyahatini değişik planladık. Uzak Doğu‘da birçok yer
birden göreceğimize, Bali gibi özel bir yeri hakkıyla tanımak daha iyi olur,
diye düşündük ve iki hafta kaldık. Böylece adanın güneyini, doğusunu, batısını,
kuzeyini ve krater göllerini de görmeyi başardık. Bali‘de değil on beş gün, bir
yıl dahi kalsanız, her gün değişik bir program uygulanabilir. Hem Bali
cennetinde her gün yollarda olmanın bir anlamı da yok, denizinden de
yararlanmak gerekir. Ne var
ki deniz burada
―gelgit‖ olayından dolayı kaprisli. Örneğin, sabah erken kalkıyor
ve otel plajından denize gireyim, diyorsunuz. Bir de bakıyorsunuz ki, deniz
gitmiş, hem de bir kilometre uzağa. Oraya yürümeniz zaten söz konusu değil;
çünkü dalgalar kayalıklarda kırılıyor, oradan kimse denize giremez ve zaten çok tehlikeli!
Otellerin bahçelerindeki panolardan denizin gelgit saatlerini kontrol
ederek yüzmeye gelmeli…
Bali‘de otel lobileri harika… Öncelikle iklim müsait olduğundan her
yanı açık büyük ahşap yapılar düşünülmüş ve bunları genellikle havuz ve çiçek
aranjmanlar ile süslemişler…
Bir de Bali Hyatt, Melia Bali Sol, Sheraton ve Hilton gibi uluslararası
otellerin tropikal bahçeleri bir harika. Bunlar, dünyanın en ünlü bahçe
dekoratörleri tarafından yaratılmış. Nilüfer göletleri, Japon bahçeleri,
fıskiyeler, şelaleler hep etüt edilerek yapılmış.
Kuta otelleri için aynı şeyi söylemek zor. Burası Bali‘nin en kalabalık
turizm merkezi. Belki de ucuzluğu turistleri cezbediyor… Burada günde 10 dolara
bile geçinmek mümkün…
Bizim durumumuz her zaman olduğu gibi farklı oldu… Günde 35 dolara
Range Rover benzeri Endonezya yapımı bir Toyota kiraladık, kaldığımız 14 günün
12‘sinde ada içinde geziler yaptık.
Otelimiz Nusa Dua‘da olduğundan, köylere ulaşmak bir hayli zaman
alıyordu ve erken, örneğin saat 7:00‘de yolda olmamız gerekiyordu. Bali‘nin
sahil kesimlerinde hava genelde açıktır. Sabah uyandığında, pencereye çıkıp
etrafı gözlüyorsunuz, bugün hava iyi olacak, diye düşünüyorsunuz. İlginçtir,
adanın iç kesimlerine doğru gittiğinizde, bulutlar çoğalıyor ve dağlara doğru
hava tamamen kapanıyor… Krater golleri civarında ya da Besakih Tapınağı‘nın bulunduğu Gunung Agung Dağı‘nda açık
hava bulmak neredeyse imkânsız.
Nusa Dua‘dan Sanur‘a varmanız yaklaşık 35 dakikamızı alır. Bali‘nin
ilginç köyleri daha sonra sıralanıyor. Hangi yöne giderseniz, sizi kesinlikle
ilgilendirecek köylere varırsınız. Hatta kimi yerde bunlar birbirlerine bu
kadar yakın ki, nerdeyse birbirlerinin uzantısı gibi. Örneğin, Ubud Kintamani
turu parkurunda, önce Denpasar‘a uğrayacak,
daha sonra danslarıyla ün yapan Batubulan, gümüş ve metal işçiliğiyle
ünlü Celuk, maske imalatçıları ile adı çok duyulan Mas ve resim sanatıyla
Bali‘nin en popüler yerlerinden biri olan Ubud‘a
varacaksınız. Her yerde durma arzusuna karşı gelemeyeceğinizden, adanın daha
kuzey, daha iç kesiminde bulunan Tampaksiring ve Kintamani‘yi başka bir güne
bırakmak daha doğru olacak. ―Batur Gölü‖ gezisi de dolu
dolu bir gün alacaktır.
―Bratan Gölü‖ turu
da
aynı şekilde…
Gianyar kasabasından adanın doğusuna gidildiğinde, bambaşka bir doğa
ile karşılaşırsınız. Yeşil tonlarının tüm yelpazesini taşıyan pirinç
teraslarının eşsiz görüntüleri, sizi hayretler içinde bırakacaktır. Pirinç
tarlalarının hasat sonrası yakılması ya da ördek sürüleri tarafından
temizlenmesini seyretmek, size hoş anlar yaşatacaktır.
Bu anlattıklarım, Bali‘nin güncel yaşamının birer parçasıdır. Ancak 10
gün boyunca bunları gördükten sonra
―Artık bu kadarı yeter‖
deyip gitmeyi düşünebilirsiniz. Eğer şanslı iseniz, Bali‘de bulunduğunuz hafta
bir yerde bir festival, bir bayram, bir yürüyüş olabilir. Ya da bir ölü yakma
töreni… İşte, iki hafta kalmanın verdiği avantajlar. Bizim bulunduğumuz dönemde
ilk 10 günde hiçbir olağanüstü etkinlik fark etmedik; ama son 4 gün bambaşka
oldu. Tapınak girişindeki kadınların maharetli elleriyle sepetçikler, çiçek
buketi ve kolyeler imal ettiklerini görüyorduk. Bu bir festivalin, bir bayramın
yaklaştığını müjdeler gibiydi.
Bu festival ile bayramların tam olarak hangi köyde yapılacağını
kestirmek zor, otel yetkililerinden bilgi almak da pek olası değil. Ama
şansınız olur da doğru gün ve doğru saatte etkinliklerin yapıldığı tapınak
civarında bulunuyorsanız, emin olun, tüm yaşamınızın en unutulmaz ve en
heyecanlı anlarını yaşayabilirsiniz…
En renkli, en parlak ve şık giysileriyle kadınlı, erkekli, coşkulu
gruplar tapınağa giden yol güzergâhında toplanacak, çarpıcı renkli bayrak ve
şemsiyeleriyle yürüyüşe geçeceklerdir. Kadınların başlarında bayramına göre
bazen çiçek, bazen meyve sepetleri bulunacak, bu kadar çarpıcı
rengi bir arada
gördüğünüz için hayretler içinde kalacaksınız. Kafile, Gamelan Bandosu
eşliğinde yürüyecek, tüm civar köylerden geçidi görmek üzere çocuklar ve
insanlar yol kenarlarında toplanacaktır.
Tapınağa varmadan kafile birçok ana yoldan geçtiği gibi, köy yollarına
da sapacak ve böylece birçok kişinin onları görmesini sağlayacaktır.
Bu arada seyyar ―Barong‖ dansı maskeli gruplar,
köylerde çocukların sevinç çığlıkları arasında tur atarken, Batı kültürü ile
hiçbir ilgisi olmayan tüm bu etkinlikleri tanımaktan kuşkusuz çok
hoşlanacaksınız.
İşte, Bali‘de geçirdiğimiz son 3 gün boyunca adanın kuzey kesimlerinde
bir bayram havası vardı. Bu yürüyüş ve sunuşların sanırım en muhteşemlerinden
ikisi seyahatimizin sondan bir evvelki gün oldu.
Bratan Gölü‘nde bulunan Bedegul
kasabasında bir şiir kadar zarif, bir düş kadar güzel, ufak bir tapınak vardır;
―Danu Tapınağı‖. Tapınak gölde, bir adacıkta bulunduğundan Balililer buraya
sandalla ulaşmakta. Sunularını ufak tapınağa getiren halk, gölün sahilinde
sırasını bekliyor, sandallar sepetli insanlarla dolup taşıyor. Dağlık
bölgelerde havanın o gün sisli olması, bu tabloya daha mistik, daha gizemli bir
görünüş veriyordu.
Singaraja‘da adını anımsayamadığım diğer bir tapınakta toplanan renkli
toplum da bize unutulmaz anlar yaşattı.
Tapınaklar, Bali‘nin yaşamının kopmaz bir parçası. Bali halkı burada
hem ibadet ediyor hem buluşuyor. Gençler burada tanışmakta, evlilikler burada
filizlenmekte.
Kuzey sahilinin kenti Singaraja‘ya gittiğimiz gün, akşam orada bir
motelde kalmayı kararlaştırdık. Böylece karanlık başlamadan Nusa Dua‘daki otele
dönmenin verdiği sıkıntıyı atlatmış oluyorduk. Singaraja kumsalları,
güneydekilerin aksine çok sakin, gerçek istirahata ihtiyacı olanlar deniz, kum
ve güneşten istifade etmek için buraya geliyorlar.
Her şeyden önce Bali‘de yalnız dolaşmak sakıncalı değildir. İstenilen
saatte istenilen yerde sorun olmadan gezilebiliyor. En azından son yıllara
kadar durum öyle görünüyordu. Ancak Bali turizminin en kara günü olan 12 Ekim
1992 tarihini kimse unutamıyor. O gün, Kuta sahilinde bir diskotek, yüzlerce
turistin içeride bulunduğu bir anda bombalandı. 200‘den fazla insan öldü bu
olayda. Özellikle Avustralyalı turistlerin öldüğü bu terörist saldırı çok kanlı
oldu ve Bali turizmini çok kötü etkiledi. Bali hiçbir zaman eskisi gibi
olamayacak diye düşünenler de var. Denebilir ki bu tür olaylar dünyanın her
tarafında olabiliyor. Fakat Bali için durum öyle değil. Çünkü bu ufak ada,
Endonezya‘nın turizm gelirleri arasında birinci sırada.
Bali Adası; kültürü, gelenekleri, sanatı, tapınakları ve coşkulu toplumu ile bize yeni bir yüzünü tanıttı. Belki de yapmış olduğumuz tüm egzotik seyahatlerin en güzeli oldu. Fotoğrafik açıdan da başarılı olduğunu sanıyorum. Kuşkusuz 14 gün içinde; dia gösterilerimde, fotoğraf sergilerimde, dergilerde kullanmak üzere ürettiğim fotoğrafları çekmek, çok büyük bir çalışma gerektirdi. Ama bu çalışma ile sonuçların verdiği mutluluk küçümsenecek gibi değil. En büyük mutluluğun, güzellikleri, onları seven ve takdir edenlerle paylaşma olduğunu, bilmem hatırlatmakta yarar var mı?